kendim için, kendimce...

24 Aralık 2010 Cuma

heyecanında..

24.12.2010
00:56
..
kalbin,
olimpiyat koşusundaydı sanki,
sanırsın galopları insanoğlunun,
kulağımı yasladım toprağa,
kızılderili misali,
gelen atlıları dinliyorum.
başlamak üzere cengi sevgililerin...

20 Aralık 2010 Pazartesi

etekleri zil çalanlar..

sek sek oynuyordu avluda,
Kardan adamlar,
Onlar bile duramıyordu yerinde,
Bu şehirde bugün,
Tuhaf bir coşku var..

3 Kasım 2010 Çarşamba

durgun suyun çomağa övgüsü

03.11.10
....
Nasılda güzeldin öyle
sanki saçlarında şahmeranlar
gözlerinde
sivri uçlu zülfikarlar
ve kahkahanda
Malazgirtler uhudlar ve haçlı seferleri.
Ne güzeldin sen öyle dün gece, Kaos...

15 Eylül 2010 Çarşamba

Yolluk..

......

Havada ıslak, beyaz tenli bir İrlanda günü edası var. Kısık ateşte pır pır eden bir ocak gibi yağıyordu yağmur, ağaçlardan damlıyormuşçasına sakin. Kuru bir bankta yan yana oturan senin ve benim sessizliğimiz hükmetmiş iç seslerimize ve birbirini bastıran seslerin aksine sükunetin ortak paydasında bulmuşuz en derin barışmışlığı. Dinlemişiz birbirimizi can kulağıyla, uzlaşmışız, dinginlik bulmuşuz. İşte öyle bir koku var çam ağaçlarının arasından esen.
Sessiz topraklar kayıyor içimde, yazın hafif esintisinde sahildeki kumları elercesine sakin kıyıya çarpan deniz gibi bir ses çıkarıyor. Yüzümde serin bir esinti ferah tutuyor içimi. Aklım ıslak sonbahar yapraklarında yürüyor. Keyifli bir sohbetten çıkmış ihtiyarlar gibi yürüyorum dönüş yoluma.
Vatikan'da bir gece gibi çığlık atarak havalanıyor bir karga uzaklara doğru ve sinirli bir kadının çarşafları yırtması gibi ilerliyor gökyüzünde. Yankılanıyor sessizliğimde sebepsiz korkusu siyah saçlı karganın.
Jan Valjean gibi mahkumum sensizliğe. Nereye baksam beni engelleyen ağaçlar var. Ya dündür fikrim ya da yarın, yok sayılmışlığın zamanıdır bu geçen.
Karınca yiyen gibi düştüm peşine sevdamın. Bulgur çuvalından taş ayıklar gibi seçip zamanı, seni yaşıyorum çöl çılgınlığının ortasında. Senin fikrinin karbondioksitini üflüyorum doğaya her seferinde. Senlileştiriyorum bu ağaçları, bu yağmuru, bu toprakları. Bir kısmı aklımın çoktan kavuşmuş sana, bir kısmı da sabırla bekliyor günlerin ihtiyar bir Abant sakinliğinde geçmesini.
Yürümeyi yeniden öğreneceğim biliyorum, biliyorum dilim dönmeyecek ilkin. Yaşamın kendi kabuğunu sarmışım etrafıma, dünün kuluçka hayıflamasında. Ateşi tutan Prometheus heykeli gibi duruyorken ayakta şimdi, görüyorum tepeden, dünya güzel, senlilik çok güzel...

2 Eylül 2010 Perşembe

üstüme olmayan gömlek gibi

...
bir yandan bir şeyler düşüp kırılıyor,
bir yandan karıncalar durmadan yürüyor
içimde bir yerlerde,
seni düşündükçe.
züccaciye dükkanındaki fil gibiyim,
geziniyorum ait olmadığım fikirlerde...

31.08.2010

yetmezmiş gibi...

....
alacağın olsun Platon senin,
mağaranın dışarısını gösterdin de ne oldu sanki,
nasıl alışırım ben tekrar duvardaki dünyaya,
ver gerçekliğim bana geri,
idealar dünyanda senin olsun,
istemem...

31.08.2010

Sıtma krizi

....
titriyorum ara ara ağustos sıcağında,
ağır ol içimdeki kondüktör,
fazla gelir onca kömür bu lokomotife,
o hayalden ilerlemeyeceğim söz,
indir beni nolur ilk istasyonda...

31.08.2010

Neredeyim?

aklın bittiği yerde başlıyorum nefes almaya,
hiçbiri sana ulaşmayan bir dört yol ağzında,
geldiğim yolu hatırlamaya çalışıyorum...